7 Eylül 2017 Perşembe

Bir ayna var benden içeri benden ötede...

Bilmiyorum ne zamandan beri aynalara bakmaz olduk.
...

Kaç zaman oldu saymadım aynayla dertleşmeyeli. Evet yanlış duymadınız sayın okur, aynayla dertleşmek benim en sevdiğim dertleşme biçimiydi küçükken. Orada annemin abarttığı kadar güzel olmadığımı fark ederdim ve bu bana güven verirdi. Çok güzel olmak çok iyi bir şeymiş gibi gelmezdi çünkü bana. Ve kusurlarım vardı, hepsini tek tek inceler farklı olanlara ve aynı kalanlara her defasında ayrı hayret ederdim. Ayna en iyi sırdaşımdı. Belki en yakın arkadaşım. Çünkü bana gerçekleri söyleyen bir tek oydu o dönem.

- Evet kızım senin kusurların var.
- Sakin ol çok güzel değilsin .
- Saçının sol tarafı sağ tarafından daha içe girik ve orada sürekli çıkan küçük saçların diğerlerine göre çok kıvırcık ve bu çok gıcık.
- Dudaklarını yeme hiç, öyle yapmasaydın, korkacak da ne varsa.
- Seni sarıp sarmalayacak halim yok, kendinle baş edebilirsin.
- Yapma şimdi karşıma geçip ağlamayacaksın herhalde, bak ben gülerim!

Aynayla dertleşirken, ego diye bir şey silinirdi hayatımdan. Kabul ederliğim artardı. Kusursuz değildim ve bunu bilmem kusursuzdu. Yanlış bir şey yaptığımda, korktuğumda, dudaklarımı yediğimi ondan öğrenmiştim. Bana sarılamazdı evet ama dediğini yaptırmıştı, kendim ile de başkaları ile de baş etmeyi öğrenmiştim. Şöyle diyordu mesela "Evet buradayım karşındayım bir kişiyim, önü ardı bu. Kendin yapacaksın, kendin ağlayacaksın, kendin susacaksın, kendin güleceksin. Hepsi bu."  Ve evet gülmüştü her ağladığımda, çünkü ağlarken çok komik oluyorum. Böylelikle ağlanması gereken dertlerin gülerek geçirilebileceğini öğrenmiştim.

Hiç öyle "Ay aklını mı oynatıyor acaba"lık bir durum değil aynayla dertleşmek. Farkına varmayı sağlıyor çok şeyin tabii ki bakmasını bilirsen, ne amaçla baktığınla da çok ilgili tabii. Misal beni sağlamlaştırdı.

Fakat yeni farkına vardığım bir şey oldu ki aynaya çok uzun zamandır hiç bakmıyorum. Gözlerim en son ne zaman temas etti kendileri ile bilmiyorum. Hiç konuşmuyorum kendim ile dinlemiyorum. Oysa insan en çok kendisini dinlerse çözer sorunları. Bilirse eğer kusursuz olmadığını, egolu olduğunu, belki kıskanç, belki hasta. Varırsa farkına dünyanın onun etrafında dönmediğini. Tek başına olduğunu. Anlar belki o zaman, tek başına olduğu bir hayatta gülmek varken ağlamanın yersiz olduğunu. Her şeyin geçici olduğunu, malın mülkün, insanların, hatta sağlığın.

Mis gibi bir hayat var; tek başımıza başladığımız ve insanları içimize katarak devam ettiğimiz ve tek başımıza bitireceğimiz. İnşaallah ki kendimize daha çok bakalım, iç dünyamızı güzelleştirmek için uğraşalım. Kendimizi dinleyelim. Kusurlarımız olduğunu hatta günahkar olduğumuzu kabul edelim. Demiş üstadın biri, egonu yerle yeksan eden bir söz, " Ne sen üstünsün bir elma yaprağından, ne üstün senden bir elma yaprağı." bunu bilelim.  

Misal bakalım aynaya ve çirkin olduğumuzu görelim, muntazam dudakların, gözlerin ve şahane saçlarının yanında. Kafa tasımıza bakalım ve düşünelim oradaki düşüncelerin ne kadarı işe yarar ne kadarı hatalı, ne kadarı gelir geçer. Kalbimize bakalım ve dürüst olalım ne kadarı iyiliğe ne kadarı boşluğa çalışıyor. Ağzımıza bakalım, gözümüze, kulaklarımızı inceleyelim, burnumuzu, ellerimizi ve ayaklarımızı, sonra düşünelim hepsi için en son ne zaman şükrettiğimizi. Teşekkür ettiğimizi.

İnsanın kendisi ile dertleşmesi kötü bir şey değildir sayın okur. Aksine muazzam bir şeydir, olması gerekir. Farkına varmak için, uyanmak için, daha iyi bir kalbe ve beyne sahip olmak için. Hayatı daha güzel bir şekilde geçirebilmek için.

Hadi bakalım aynaların başına...

Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder