27 Aralık 2017 Çarşamba

"Büyümek İstemiyorum Anne"

Birkaç gün önce oğlum ile oyun oynarken aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Anne ben büyümek istemiyorum.

Şaşırdım, çünkü çoğu zaman bir an önce büyük olmak ister.

-O nereden çıktı anneciğim, neden böyle söyledin şimdi, dedim.

- Büyüyünce istediğim oyunları oynayamam, o yüzden büyümek istemiyorum, dedi.

İkna edici bir cevap vermem gerekiyor diye düşündüm, gözlerindeki ifadeden sonra,

- Anneciğim, ben senden büyük değil miyim? 
- Büyüksün.
- Peki ben senin ile istediğim oyunları oynamıyor muyum?
- Oynuyorsun.
- Demek ki büyük olsak da oyun oynayabildiğimiz zamanlar oluyormuş. Önemli olan içindeki çocuğu kaybetmemek.

"İçindeki çocuğu kaybetmemek ne demek" der gibi bakışından dolayı bir açıklama daha yapıyorum.

- İçindeki çocuğu kaybetmemek, benim senin ile büyük olsam da oyun oynuyor olabilmem. Biliyor musun bazı çocukların anneleri onlar ile hiç oynamıyorlar, babaları da. 

Gözlerini büyük bir şaşkınlıkla açıp "Nasıl yani, çocuklar evde hiç oynamıyor mu?" diye sorunca sevinsem mi yoksa diğer çocuklar için üzülsem mi birbirine karıştı.

- Oynuyorlardır tabii ki ama kendileri. İşte o çocukların annelerinin babalarının içindeki çocuk gitmiş oluyor. Çocuk yanlarını kaybettikleri için de çocukları ile oynayamıyorlar. Ben nasıl senin ile oyun oynayabiliyorsam sen de büyüdüğünde oyun oynayabilirsin. Anlaştık mı?

Masumca bakıp, biraz düşündükten sonra üzüntüsünü belli ederek,

- Anne belki o çocukların annelerinin çok işi vardır, ondan oynamıyorlardır ya da belki kardeşleri vardır değil mi? diye sorunca

Kocaman sarılıp, ince düşüncesine aşık olduktan sonra "Belki" dedim. 

Sonra kaldığımız yerden oyunumuza devam ettik, bu defa ben kazandım. Hatta ilk defa ben kazandım :)) 

Her zaman söylediğim gibi, insan karşısındakinin aynasıdır, kendisine ne yansıyorsa hissettirdiği odur. Yapmaya çalıştığım iyi bir ayna olmak, iyi bir ayna yetiştirmek. Bu neden ile de çocuğumun huzursuz, huysuz, hırçın olduğu bir dönemde ilk önce onun ile olan iletişimime bakarım, hemen o birkaç günü gözümden geçiririm. Çocukların bir günü bir gününe uymuyor elbette ama muhakememi yaptıktan sonra görüyorum ki o dönem biraz eksilmiş iletişimimiz, oyunlarımız, beraber geçirdiğimiz vakit, hızlı bir tempo uyguluyorum, on dakikalık oyun bile çok şeyi ifade edebiliyor çocuklar için. Deli gibi kahkaha atıyorlar, mutlu oldukları gözlerine de yansıyor. Bir çocuğun mutluluğundan daha büyük keyif olabilir mi? 

Umarım ki o içindeki çocuk hep capcanlı olur bitanecik kuzum. Seni çok seviyorum 💙










18 Aralık 2017 Pazartesi


Merhbalar, bugünlerde pek blog yazısı yazamıyorum. Aklıma bir şey gelmediğinden değil, küçükken kurduğum bir hayali gerçeğe dönüştürmek ile ilgili bazı çabalarım var bu ara, ondan. Biraz buruk, biraz umutlu, çokça heyecanlıyım. Umarım ki çabalayışım sonuca ulaşır. Duanızı eksik etmeyiniz efendim:). 

Bu hayali oluşturken bir şey düşündüm, derince bir şeyi fark ettim esasen. Ben hayatıma kabul ettiğim insanları çok seviyorum. Sevmediklerime bile yaklaşırken nefsimi karıştırmadan sevgi ile yaklaşmaya, dinginlik ile onları dinlemeye çalışıyorum. Burada bir sorun yok. Biliyorum ki benim hayatım sevgi üzerine kurulu. Fark ettiğim şey benim hiç can kardeş diyeceğim birisi yok hayatımda. Evet bi dolu arkadaşım var ve ben onları gerçekten seviyorum. Bazılarını henüz hiç görmedim ama yüreklerini çok sevdim. Bazılarını içime sokasım geliyor öyle çok seviyorum. Fakat düşününce kimseye karşı perdelerimi sınırsızca kaldırmıyorum. Çokçası gerçek beni tanımıyor bile, şöyle hafif aralamışım perdeyi artık içimi oradan ne kadar görürler ise. 

Çok samimi olduğumu düşünürdüm insanlar ile hatta bu düşünceden rahatsız olurdum. Fark ettim ki aslında oldukça mesafeliyim. Herkesin sınırları vardır, benim de var. Bu sınırları öyle olayım diye zorlayarak yapmıyorum birçok kişinin aksine. Çizgileri ben çizmişim gibi değil de sanki hep varlarmış gibi. Ben o çizgilere ayak uydurmuşum gibi. Çivili değil belki perdelerim ama yine de kaldırıp diğer tarafı göstermek zor benim için. Belki eski ben de böyle değildi. Hatta şeffaftı perdelerim. E kolay olmuyor tabii bir dolu şey yaşıyoruz. Bi dolu acıdan süzülüyoruz. Sonrasında ikiye ayrılıyor karakterimiz, eski ve yeni olarak. Her dokunuş, her tanışma, her söz bizde bir iz bırakıyor. Bazıları derin derin kazınıyor, bazıları sadece değip geçiyor. Ama mutlaka bir iz bırakıyor. 

O kadar şeffaflıktan bu kadar kalınlığa ulaştı ise sınırlarım, derin derin geçmiş izler üstümden. Ben yine de pozitif bakabilmeyi kendime görev edinmiş gibi hep bu kafadayım. Olumlu düşünmek, sevgi ile yaklaşmak, nefsini olaylara karıştırmamaya çalışmak bende izlerin bıraktığı güzellik. Kimseyi en içime sokamayışım ise bu izlerin olumsuz etkisi olmuş da demek istemiyorum. Çünkü mesafeli olmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü kimseden fazla bir şey beklemez, kimseyi gereksiz umutlara sürüklemezsin, hem kendin hem karşı taraf daha az yorulur. Üstelik mesafeli iken de insanlar çok sevilebiliyor. :)

Yine de tüm perdelerimi kaldırdığım bir "kankam" olsa mıydı derseniz sanırım bu istemediğim bir duygu. Birini bu kadar yakınına taşımak ne kadar doğru bilemiyorum. Galiba böyle oldukça mutluyum. Belki de saatlerce aynı konuda mesajlaşmak, sonra buluşup yine saatlerce aynı olayı konuşmak, karşındakinin en ince ayrıntısına kadar ilişkisini her gün anlatması ve bu konuda benden her gün bir fikir beklemesi, ayy yazarken yoruldum, benim için fazla ve gereksiz bir yoruculuk. Böyle bir samimiyete ayıracak vaktim de yok belki de ondan bu şekilde düşünüyorum. Olabilir...
Yine de baktığınızda çevremde kimse benim samimiyetsiz olduğumu söylemez. Çünkü mesele onlar ile ne kadar vakit geçirdiğinden çok, geçirilen vaktin ne kadar dolu dolu olması. Baktığında sıcacık bakabilmek, kırmadan konuşmak. Sevgi ile yaklaşırsan her şey güzelleşir

Sevmek güzel şey, güzel söz söylemek güzel, güzel düşünmek.. 
"Güzel bakan, güzel görür. Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır"

Sevgiler...