7 Ekim 2016 Cuma

Zat-ı Şahane

...
Bazı zamanlar tek manzarası sokak lambası olan pencerenin önündeki eski koltuğa oturur ve saatlerce susardı. Ben de eski bir halı ve o koltuktan başka eşyası olmayan dinlenme alanının son merdivenine oturur onu izlerdim.
O belki, gecenin karanlığı üstüne çökmüş o kör sokak lambasına kendini anlatırdı. Belli ki kendinde konuşulmaması ya da konuşmayı gerektirmeyen şeyler fazlacaydı. Bir insan nasıl bu kadar susar, nasıl bu kadar hareketsiz kalır diye düşünürken, saatlerce susup onu izlediğimi unutuyor olmalıydım.
Bu gece yine onlardan biriydi. Zat-ı Şahanem dikmişti yine sokak lambasına gözlerini. Böyle zamanlarda belirli pozisyonlarda oturur. Bazen ellerini ensesinde birleştirip, kafasını koltuğa yaslar, ayaklarını da üst üste koyar. Böyle oturduğunda susma süresi çok olmaz ve sonra kalkıp yerine yatar. Bazı zamanlar ise ayaklarını koltuğa çeker, ellerini dizlerine dayayıp, yüzünü yumruklarının arasına alır. Bu, bu gece burada uykuya dalabilirim demek olur. Susma süresi öyle uzundur ki ne zaman uyuyakaldığının farkındadır ama yine de kalkıp yerine yatmaz.
Ve şu an gözlerimin önünde bu şekilde oturuyor. Bu gece yine yatak yüzü görmeyecek sırtımız. O sokak lambasına dikti gözlerini, ben sırtımı merdivenin korkuluğuna dayadım, gözlerim ise her zaman olduğu gibi ona kilitli. O neleri içine akıtıyor bilmiyorum yine. Anlatamadığı nedir, neden benim ile konuşmak istemez, ben de hep bunları düşünürüm. Diyorum ki kendi kendime, " Bir sevdiği vardı da zorladılar mı benim ile evlensin diye" ya da " Gönlü bir başkasına mı kaydı" diyorum. Sonra silkeleniyorum bu düşüncelerden. Çünkü ben onu çok iyi tanıyorum. Nefes alış verişlerindeki ritmin değişiklik sıklığını ve onların neden değiştiğini bile biliyorum. Sonra bana karşı ilgisiz değil, yanlış yaptığı hiçbir şey yok. Ben incinmeyeyim diye kelimeleri bile itina ile seçer. Uyurken sıkı sıkı sarılır mesela. Seni Seviyorum demedi hiç kaç zaman geçti ama " Bugün hava soğuk olacakmış sıkı giyin üşütmeyesin o güzel ellerini" dedi. " Bu yemek nasıl güzel yakışıyor senin ellerine" dedi. Bunlar hep "Seni Seviyorum"dan çok daha değerli oldu benim için.
Her şey çok güzel aslında, yolunda gitmeyen hiçbir şey yok ve huzur hiç eksik olmaz bu evden. Bunlara rağmen bu kadar düşündüğü ne olabilir, sessizleştiği, uzaklaştığı, yabancılaştığı. Bunu çözemiyorum bir tek. Boynunu büküp ağzını büzüştürdüğünde bir şeyi söylemekten çekindiğini biliyorum mesela. Tek kaşını hafif kaldırıp belli belirsiz bir tebessüm ile yanağımı okşuyorsa işi ile ilgili güzel şeyler olduğunu. Dilini dişlerinin arasında gezdirdiğinde bir şey söylemek için sabırsızlandığını biliyorum artık.
...
Ben böyle düşünürken uyuyakalmışım sesi ile irkildim. " Bal yüzlüm haydi kalk yerimize gidelim". Şaşırıyorum. Zamanın çok geçmediğini düşündüğümden saati soruyorum "On bir buçuğa geliyor" diyor. Bir kere daha şaşırıyorum. Bu pozisyonda otururken ilk kez bu kadar erken uyumak istiyor üstelik yatağında. Gayriihtiyari " Sokak lambası mı patladı" diye soruyorum. Elimden tutup kaldırırken tebessüm ediyor. " Sana kıyamadığımdan" diyor ve ekliyor, " Bunca zaman geçti bir kere bile sen ne düşünüyorsun diye sormadın, için için kemirdiğini bildiğim halde sormadın. Her defasında gelip şuraya oturdun, ben ne kadar sustuysam sen de o kadar sustun. Sen bana bu kadar vefa gösterirken ben nasıl bu can acıtıcı yerde uyuyakalmana göz yumarım. Ben bir kere daha şaşırıyorum ve içimden " 3,5 ay oldu anca mı kıyamıyorsun" diye geçiriyorum. Aklımı okumuş olacak ki " Hayır 3,5 aydır aklım başımda, öyle düşündüğün gibi derdim tasam da yok. İlk gün yorulduğum için şöyle bir oh çekeyim diye oturmuştum, biraz oturup kalkacaktım. Sen gelip yanıma değil de oraya oturup hiç bir şey sormadan öylece beni bekleyince anlayışın çok hoşuma gitti, sonra biraz daha durdum ve sen yine sabırla beni bekledin, o kadar çok hoşuma gittin ki ara sıra bu keyfin tadını çıkarmak istedim. Çok mu zorladım seni, kızdın mı bana?" Yüzüm şaşkınlıklara doymayan ifadelere boğuluyor ve öylesine mutlu oluyorum. Yüzünü avuçlarımın içine alıyorum "Çok rahatlattın beni. Yok zorlanmadım, insanın eşi ağır gelmez insana." Derin bir nefes veriyorum bu defa ellerini tutuyorum. " Kızmadım, kızmadım da endişelenmiştim biliyorsun, deseydin böyle mutlu olduğunu ben yine buracıkta oturur beklerdim seni." Bu defa o, yüzümü avuçları içine alıyor, alnıma bir buse konduruyor, "Bu evdeki huzurun sebebi sensin, boşuna bal yüzlüm demiyorum ya sana", sıkıca sarılıyor, " Haydi kalk saat geç oluyor uyuyalım artık"
Kaç aydan sonra huzur dolu bir uyku çekiyorum.
...

2 yorum:

  1. Merhaba!

    Bloğun, kalemin, enerjin ve yazdıkların su gibi okunuyor. Bazı insanların dünyaya gelme sebepleri çok açıktır bana göre, görünen o ki seninkiler de biri de yazmak... Dilerim daha sık yazarsın, daha çok okuruz. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım Melis, yine yüreğinden güzel güzel görünüyor her şey. Teşekkürler... Sevgiler

      Sil