23 Aralık 2016 Cuma

Bilmezdim Evvelden

Bilmezdim evvelden susmanın bu kadar erdemli olduğunu. Susarken çözüldüğünü sorunların. Cahildim elbet. Şimdiki gibi sakin falan da değildim, atılgandım, hızlıydım, telaşlı ve de aceleciydim.
*
Bilmezdim evvelden sükunetin her şey olduğunu. Gürültücüydüm, yerine göre geçimsiz ve de kavgacı. Toydum elbet. Şimdiki gibi gönlümden görünmezdi çoğu şey gözüme. Gördüğümü gerçek sanırdım.

Bilmezdim evvelden huzurun bu kadar değerli olduğunu. Huzurluyken her şeyin yerli yerinde doğdu 
düzgün derli toplu durduğunu. Yaşadığımı huzur sanırdım. Korkaktım elbet. Ama anlamazdım korkak olduğumu gücüm her şeye yeter sanırdım. 
*
Bilmezdim evvelden mutlu olmanın gülmek olmadığını. Ne kadar gülüyorsam o kadar mutluydum hesapta. Mutsuzdum elbet. Güldüğüm tınılar dolusu mutsuzdum. Öfkeli ve de hırçın. 

*
Bilmezdim evvelden alçak gönüllü olmanın bambaşka olduğunu. Kibirliydim. Yükseklerdeydim ve herkesi oradan izlerdim. Kördüm elbet. Hem gönlüm hem de gözlerim kördü.

*
Bilir oldum şimdilerde bunların tüm değerini, tecrübesiz olmanın kötü olmadığını, tecrübe etmenin ise çok şeyleri kattığını. 

*
Gözlerim açıldı zamanla, gönlüm de. Şimdi birçok şeyi gözlerimle bakmasam da görür oldum. 
*
Piştim, yüzümdeki çizgiler ve saçlarımdaki aklarla.
*
Korkağım hala çünkü biliyorum ki gücüm her şeye yetmez.
*
Mutluyum şimdi. Sakin ve de sükunetli. 
*
O koca koca yükseklerden kumların hizasına indim, ne mutlu ki inebildim. 
*
Olgunlaştım elbet, tecrübe ederken olgunlaştım. Olgunlaşırken suskunlaştım. Ve anladım ki huzuru yanlış bilmişim evvelden, huzurun adı Sükunetmiş...

5 Aralık 2016 Pazartesi

A'dan Z'ye

Okula başladık bu yıl. Okuma yazma öğreniyoruz. Ela'lar Lale'ler naneler falan biraz kafamız yanmış durumda. E tabii öğretmenimiz biraz da fazla verince ödevleri zaten öfürdeye püfürdeye yaptığımız ödevler işkence haline gelmedi değil. Bana bile of hadi artık dedirtiyor zaman zaman.
İlk başlarda harfleri yazmaktan kaçmalar, zamanla kendini satır dolsun diye kelimeleri devasa boyutlara çıkarmaya devretti. Yavaş yavaş okumaya geçiş yaptığımız zaman ise başka bir boyuta geçtik, aramızdaki diyaloglar farklı boyutlara taşındı.

 - Ben içimden okuyorum anne, istersen sen dışından okuyabilirsin.
Bende de ne diyeceğini bilemeyen anne durumundan çıkamamazlık oluyor haliyle.
- Ben zaten biliyor olabilir miyim annecim acaba, okula sen gittiğine göre, bu fotokopi senin olduğuna göre ve yarın senin ödevin kontrol edileceğine göre senin dışından okuman gerekiyor olabilir belki benimkisi bir fikir, öyle düşünüyorum yani. 
- Ben zaten fotokopiyi yazıyorum, öğretmenim benimle gurur duyar.
- Peki, okutunca ne yapacaksın, 
- Evde içimden okuyorum ya, orada da dışımdan okurum.
E tabii ben de  fazla mücadele veremeyerek "Peki" diyerek sonlandırıyordum cümleleri.

Şimdilerde daha istekli ve artık dışımızdan okuyoruz. Önce harflari tek tek okuyup sonra birleştirme var. Yeni dönemler de böyleymiş. Ben biraz kendisinin karıştırdığını düşünsem de o beni bilmemekle suçluyor, hatta yanlış öğrettiğimi düşünerek ceza alacağına inanmış durumdaydı, ben de ona ayak uydurmak zorunda olduğumdan okuma şeklimiz onun istediği gibi şekillenmekte.

Şekil A:
 - O-k-u-l-a, Okul-a, Okula.
Esas olan bunu söylerken yüzünde oluşan ifadelerin tatlılığı. Bi ara onun ile ilgili ayrı bir şeyler karalamayı düşünüyorum belki videosunu da koyarım.

Bu anların çoğunu mutlaka ki unutacağım her bir zerresini hatırlamak için çok şey yapardım ama mümkünlükler dahilinde değil, maalesef. Bu yüzden de zaman zaman buraya notlar almak istiyorum. Büyüdükçe okurum, kendisi de okur. İnsanın çocukluğunu güzel olarak hatırlaması huzur dolu anıların en güzellerinden hiç kuşkusuz.

Umuyorum ki bütün başarılarının yanında en büyük başarın vicdanının rahatlığı ve güzel merhametin olur çocuğum.
Seni çok seviyorum küçük boylu dev adam... :*

1 Aralık 2016 Perşembe

Uzun zaman sonra gözlerini açmıştı. Hala nefes alıp verişleri düzenli değildi fakat hayata dönmüştü. Kaç yıldır orada olduğunu unutmuştu hemşireler ama annesi saniyesi saniyesine biliyordu. Bir gün olsun gelmemezlik yapmamıştı.

İlk anda odanın, artık kremleşmiş beyaz duvarları, açık yeşil demirleri olan bir karyolası, bir de tek kişilik koltuğu vardı koyu kahve renginde. Perdeler kirden kendi renklerini yitirmiş grimsi bir renk almıştı, hatta sürekli tutulan açma kapatma yerleri daha da koyu ve yağlıydı. Elif'in solgun teni ve hareketsizliği de buna eklenince oda matem yeri gibiydi. Üstelik rutubet kokuyordu Efsun hanım kızını orada öylece bırakamazdı. İyileşmesini beklerken daha da kötü duruma geçebilirdi. Bir vakit sonra doktoru ile konuşmaya karar verdi. Müsaadesi olursa oda için bir şeyler yapmak istediğini, odayı Elif'in seveceği şekilde döşemek istediğini söyleyecekti, doktorun müsait olmasını bekliyordu. Hemşire Efsun hanıma doktorun onu beklediğini, Efsun hanım da doktora ne istediğini söyledi. Nevzat bey karşı çıkmadı. En fazla battaniye, birkaç fotoğraf falan getirir diye düşündü. Efsun hanımın düşündükleri ise tamamen farklıydı.

Ertesi gün elinde boyalar ve fırçalar ile geldi, hastahane personelinden yatağı biraz ortaya çekmeleri için yardım istedi. Sonra odanın duvarlarını Elif'in en sevdiği renklere boyamaya başladı. Yatağın baş ucunu beyaza, karşılıklı iki duvarı gök mavisine, ayak ucuna denk gelen duvarı ise uçuk pembeye boyadı, üzerilerine resimler yaptı, fotoğraflar yapıştırdı. Boya kokuları kızını rahatsız eder mi diye ne düşündü ne de kimseye danıştı. Tek amacı kızının odasını mutlu olacağı şekle getirmekti. Kontrole gelen doktor gözlerine inanamadı. Efsun hanıma sitem eder gibi bakacakken vazgeçti. Çünkü karşısındaki bir anneydi anne için çaresiz kalmak diye bir şey yoktu, umut kesmemek diye bir şey vardı. Kendisinin çok umut bağlamadığı kıza, annesi sanki onu akşam uykusuna yatırmış gibi davranıyordu. Uyanacağından emindi. Ertesi gün eski ve kirli perdeler yerine açık pembe ve mavi desenleri olan perdeleri astı camlara ve camları bir güzel temizledi. Evinde dikmiş olduğu çiçek desenli örtüyü eski koltuğa geçirdi. Yine evinden getirdiği çam kokulu yüzey temizleyici ile yerleri bir güzel temizledi. Odanın iki gün önceki halinden eser kalmamıştı. Pırıl pırıl ve tertemiz olmuştu. Matem halinden bahar haline geçmişti. Şimdi içi biraz daha rahat, umudu biraz daha fazlaydı. 

Geceleri yanında kalmasına izin vermiyorlardı. Evde de gözüne uyku girmiyordu. Artık her gün yarım saat bir saat uyuyor ama her zaman olduğundan çok daha dinç uyanıyordu. Gecelerini kızına dua ederek geçiriyor okuduğu her dua umudunu perçinliyordu. Sabahın ilk ışıkları ile hastaneye koşuyordu. Kızına arkadaşlarından aldığı ders notlarını okumayı ihmal etmiyor, uyanınca geri kalmasını istemiyordu. Onlardan duyduğu okul anılarını başında kahkahalar atarak anlatıyor, onun yanında hiç ağlamıyordu. Zaten artık istese bile ağlayamıyordu. Zamanla odaya masa sandalye getirmiş yere bir kilim bile sermişti. Ama Elif'in durumunda hiç değişiklik yoktu. Doktorların umudu yoktu uyanması için ama yine de karar ailesinindi. Konuyu açmak istediklerinde Efsun hanım devleşiyor ve bambaşka bir insana dönüşüyordu. Kendisinin anne duygularına kulak vermelerini istiyordu. Çünkü analar hissederdi. Onlar hiç umutları olmadığı halde ses çıkarmıyor, Efsun hanım kabul edene kadar bu şekilde devam etmeyi uygun buluyorlardı. 

4,5 yıl geçmişti,  kaç hemşire, kaç hastane personeli, kaç doktor, yan odalarda kaç hasta değişmişti. Kaç aile ile dertleşmiş, kaç dostluklar kurmuştu, Efsun hanım ama Elif hala uyanmamıştı. Arkadaşları meslek sahibi olmuş, kimileri çoluk çocuğa karışmıştı. Yine de umudu hiç kaybolmamıştı, biliyordu bir gün uyanacaktı. 

Doktor Nevzat ile artık aile dostu gibi olmuşlardı, doktor Elif'i kendi kızı gibi görür olmuştu. Üzgündü, hiç değişmeyen durumunu gördükçe daha da artıyordu üzüntüsü. Beşinci yıla girdiğinde bir gün yine konuşmak istedi Efsun hanım ile hafif bir imada bulundu. Ama Efsun hanım yine  kabul etmedi. İyi ki de kabul etmedi. Birkaç gün sonra bir mucize oldu Elif elini oynattı, üstelik doktor da kontrol ederken oldu bu hadise. ikisini de büyük bir heyecan sardı. Elif yıllar sonra ilk defa tepki vermişti. O zaman gözyaşlarını tutamamıştı içi umut ile taşan anne. İkisi birden hadi kızım hadi uyan diye bağırıyorlardı. Bağırdıklarını odaya giren hasta yakınlarından anladılar. Herkes sevinçle gülmeye, kucaklaşmaya başlamıştı. Ama maalesef gözlerini açmamıştı Elif. Bu sefer doktor da umutlanmıştı, her ne kadar bunun anlam ifade etmeyen bir tepki olabileceğini bilse de. 

Artık beş buçuk yıl olmuştu Nevzat doktor başka bir hastahaneye gidecekti görev için. Odaya geldi hem Elif'i son kez muayene etmek için hem de vedalaşmak için. Rutin kontrollerini yaptı, yüzüne doğru eğildi, alnına bir öpücük koydu. " Ah benim güzel kızım, hadi, hadi, uyan artık". Derince yutkundu. Efsun hanım ile tokalaştılar, tam kapıdan çıkacakken Elif'den öksürüğe benzer bir ses çıktı. Hemence yanına koştular. Nevzat bey tekrar başladı kontrol etmeye. Elif tekrar öksürdü, Hadi kızım öksür kızım demeye başladılar. Elif öksürdü ve derin yutkundu, sanki boğazı kurumuş gibiydi ağzına hafif su değirdiler. Hafif hafif gözünü açtı, sevinç çığlıkları, gözyaşları, kucaklaşmalar hepsi bir aradaydı. Efsun hanım bağırmaya başladı "Dedim sana doktor dedim analar hisseder dedim". Kızına sarıldı, kokladı, ağladı, güldü. Bütün duyguları bir arada yaşıyordu. Ama olmuştu inancına sadık kalarak kızını bekledi ve inandığı oldu, Elif uyandı. Konuşmuyor, öylece bakınıyordu, her yer çiçek gibiydi, böyle hastane odası mı olurdu, olmazdı elbet, hastane odaları soğuk ve renksiz olurdu. Ama oda Elif'in tam istediği gibi döşenmişti, her şey güzeldi, onun zevkine göreydi. Bir saat falan geçtikten sonra konuştu ilk defa, kaç saattir uyuyorum. Efsun hanım cevapladı" Beş buçuk yıl, 3 saattir". Elif inanamadı. Nevzat atıldı. "Annen senin uyanacağına çok inandı, her gün sanki seni akşam uykusuna yatmışsın sabah olunca uyanacakmışsın gibi davrandı, seni annenin sana olan inancı ayakta tuttu kızım." Elif bu işe hiç şaşırmadı, annesine döndü ve " Analar hisseder" dedi. Doktor Nevzat bir kere daha anladı anneler ile çocukları arasında başka bir bağ oluyordu, aşılması ve o seviyeye ulaşması zor bir bağ.

...