10 Kasım 2016 Perşembe

Hastalıkta Sağlıkta

Katıldığım bir kursun Türkçe dersinde, çok sevdiğim hocam, bize her hafta olduğu gibi o hafta da konular verip kompozisyonlar yazmamızı istemişti. Yirmi kişiydik yirmi de konu vardı hali ile. Ben kolay yazabiliyorum diye konu seçmedim, hangisi kalırsa onu yazarım diye düşündüm. En sona sağlık kaldı. Hocam " Yalnız sağlık çok geniş ve zor bir konudur" dedi, oradaki yalnız kelimesi "İstersen değiştirebilirsin" vurgusu taşıyordu. " Hayır hocam yazarım" dedim.

İlk başta düşünüldüğünde sağlık ile ilgili ne yazar ki insan gibi bir algı oluşuyor. En fazla ne yazılabilir. Hocamcım konuları söylerken sağlık dediğinde aklımda ilk canlanan şeyi yazacaktım hiç kuşkusuz. Ki değiştirme imkanım da çoktu. Çevremde kendim de dahil olmak üzere sağlık ile sınanan insan fazlacaydı. Ama ben dedemi seçmiştim. Dedem benim hayatımda oldukça önemli bir yere sahip, ben de onun hayatında öyleydim. Onun tek kız torunu bendim, e tabii en kıymetlisi de.

Yazmaya başlarken genelde şöyle gözlerimi kısar bir iki dakika düşünürüm. Bu  defa hiç düşünmeden başlamıştım. Çünkü hepsi sıralıydı, bütün olaylar, hastalıkların gelişimi, büyümesi, tedavi yöntemleri, ölümü... Şu an bile gözyaşlarımı içeride zapt ederken zorlanıyorum o zaman çok daha zorlanmıştım. Yazıların kelime hataları, noktalama işaretleri, cümlelerin yerli yerinde olması yazının asıl sebebi olduğundan mutlaka temize çekerdim. Sadece bu yazım hariç. Her yazı da olduğu gibi altına küçük bir not yazmıştım. " Hocam hataların farkındayım ama lütfen dikkate almayınız, çünkü temize çekecek gücüm yoktu. Ne düşündüğünüzü de bir cümle ile de olsa bilmek istiyorum".

Dedem benim hatırlayarak kaybettiğim ilk yakınımdı. Dediğim gibi babamın yanında dedeme de aşıktım ben. Biliyor musunuz hala oturduğu koltuğa oturamıyorum tam onun oturduğu yere oturmamak için özen gösteriyorum. Ki bu iyi halim ilk başlarda eve gidememiştim, içeri giremiyordum. Peki dedem ne yaşamış olabilirdi, ben bu kadar nasıl etkilenebilirdim?

Ben bildim bileli fazlaca olan öksürüğüne yıllar boyu bronşit demişlerdi ama geçmiyordu, zaman ile yüksek tansiyon hastası da olmuştu. Kendisinin heybetli bir görünüşü vardı, güçlü ve sağlam. Ama ne olduysa bir gün gözünün önüne perdeler inmiş ve felç geçirmişti. Bir tarafı tamamen kasılmıştı, tabii hastanede yattı tedavi oldu 1 ay sonra evindeydi, yürüyebiliyordu ama öksürüğü geçmemişti. Sonra hastaneye yeni bir göğüs doktoru geldiğini öğrenmiştik, pala bıyıklımı ona götürmüştü annemler. Bir sürü tetkik yapmıştı kadın ve sonuç felaketti. Canım dedem akciğer kanseriydi, doktorun anneme söylediği ise kanımızı dondurmuştu. "Amcanın ciğeri bozuk 1 lira kadar ya var ya yok her an ölebilir ama yoğun bir tedavi ile biraz daha yaşatabiliriz".  Annem de en az benim kadar dedeme düşkündü. O anki halini tahmin etmekte zorlanmazsınız. Tabii ki hemen yoğun bir tedavi süreci başlamıştı ama olmuyordu hastalık çok hızlı ilerliyordu. Son gittikçe yaklaşıyordu ama bunu itiraf etmek ve kabullenmek çok zordu. Ben bu süreçte çok fazla dedemin yanında olamadım başka şehirde okuduğum için. Ve iyi ki de olamamışım yoksa çok daha zor atlatırmışım bu olayı ya da belki sürekli görseydim çoktan kabullenmiş olurdum orası da ayrı. Hastalık yüzünden ya saçları dökülecek ya da ağzı acıyacak yemek yiyemeyecekti. Dökülmemişti çok sevdiği pala bıyıkları ama ağzı acımıştı hiç yemek yiyemiyor güç toplayamıyordu. Buna rağmen o kadarcık ciğer ile dört yıl yaşamıştı. 

Sonsuzluğa ulaştığında yanında değildim. Dedem nasıl öldü demek hiç aklıma gelmemişti, eve giremiyordum bu yüzden anneannemi de ziyaret edemiyordum. Bir şey yapmalıydım, yüzleşmeliydim, yenmeliydim bu duyguyu. Ve annem ve babam ile mezarını ziyarete gittik. Hiç öyle mezar görmemiştim, kocamandı, üzerine ekilmiş bitkiler coşmuş da coşmuştu, toprağı yağmur yağmadığı halde nemli gibiydi. O gün anlamıştım ki dedem orada mutluydu, rahattı. Benim onun için üzülmem yerine dua etmem gerekiyordu. Orada söyleyebilmiştim ancak anneme eve giremiyorum diye. Annem her zaman olduğu gibi yumuşacık yapmıştı içimi yine. Sarıldı bana ve "Çocuğum, deme öyle, deden çok güzel bir şekilde öldü. Allah kimseye dedenin gibi hastalık vermesin ama herkese dedenin gibi ölüm nasip etsin" dedi. Anca o zaman dedem nasıl öldü demek aklıma geldi. Annem anlattı, içim biraz daha rahatladı. 

O günden sonra çok sık rüyamda gördüm pala bıyıklımı, kocaman bir güneş ve tepesinde taşıdığı içinde her şey ekili olan çok sevdiği o kocaman bahçesi ile.

Nurlar içinde yatasın pala bıyıklım, bahçen bereketlendikçe bereketlensin. Tepen aydınlandıkça aydınlansın. Çok sevdiğin canın kuzun sana hala aşık...

Yazımı teslim ettiğimden sonra hocam altına yazdığı not ile kağıdı bana geri verdi. Notta şöyle yazıyordu " Sonu ölüm ile biten bir olay ancak bu kadar içten anlatılabilirdi". Bu olayı yıllar sonra duyduğum bir söz ile bağdaştırıyorum. "İnsan en iyi bildiği şeyi yazar". 

Sevdiklerimizin kıymetini sağken bilmeli, onları sağken çok sevmeli, onlara vakit ayırmalı, sevgiyi en derinde hissettirmeli.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder