Bir Ramiz dayı etkisi ile konuşacak
olursak “ Mesele sana zulmedene beddua etmek değil yeğen, mesele zulmedene de
dua edebilmekte.” Bir gün Efendimizin(sav) birine kızınca “ Allah(cc) başını
secdeden kaldırmasın” diye dua ettiğini duymuştum. Hani bir şeye inanamadığın
zaman vay be der gibi bir ağız hareketi yaparsın ya. Ben de öyle olmuştum.
Merhamete bak demiştim, içimin en derininde bir ferahlama olmuştu. Ne güzel bir
peygambere ümmettik. Bizi bu güzel Nebi’ye ümmet edene elhamdülillah, layık
olalım inşallah.
Gerçekten mesele buydu. Yoktu öyle
benim kalbim temiz deyip oturmak. Ne kadar temizdi kalbin. Mesela biri seni
incittiği zaman sabrın neresinden bakabiliyordun. Sukut ile karşılayabiliyor
musun, gelen sıkıntıyı, yoksa dilin hemen bedduaya mı dönüyor? Hemen her
öfkende karşı tarafa kötü söz söyleyebiliyorsan, o temiz sandığın kalbi yavaşça
yere bırak. Kirin pasın içinde daha fazla çürütme o kalbi. Eğer seni sadece
öfkelendirene sabır gösteriyor da zulmedene kusuyorsan öfkeni, yine çok çok
temiz değil kalbin. Pekala temiz kalp ne ile ölçülür. Önce bunun muhakemesini
yapmak gerek. Öyle içinden bir şey geçirirsin, bir anda oluverir, birini
göreceğini düşünürsün karşında belirir. Sonra da kalbim ne kadar temiz bak
karşıma çıkıverdi diye düşünenlerdensek eksiğimiz çok demektir. Zira kafirlerin
de her istedikleri anında verilir. Muhakemeyi iyi yapmak gerekir.
Kalbin temizliği Allah(cc) ile olan münasebetin ile
ilgilidir. Allah’a(cc) ne kadar muhabbet ile bağlı olduğun ile ilgilidir.
Gözlerini kapatıp Allah’ın(cc) kalbinde ne kadar yer tuttuğunu düşün, gün
içinde Allah’ı(cc) özleyip özlemediğini, verebildiğin cevap kadar temiz kalbin.
Günün dünyalık telaşına düşüp koşuşturma esnasında hiç aklına Allah(cc)
gelmiyorsa, o telaş bittiğinde yine koşa koşa secdeye oturmuyorsan. Bir köşeye
çekilip içini Allah’a(cc) dökmek için can atmıyorsan, kalbin karanlık, kurumuş
bir kuyudan farksızdır. Hiç Allah(cc) demeden günü kapatıp, başını için
rahatsız olmadan, kendinde bir eksiklik hissetmeden o yastığa koyuyorsan,
kalbinin temizliğine bir Fatiha oku. Zira içi temiz olan kalp Allah(cc) için
atar. O kalbin her zerresinde Allah(cc) vardır. Eğer gün içinde hiç Allah(cc)
ile yalnız kalacak bir vakit bulamaz ise gün bitsin diye dua eder. Dört gözle
bekler o secdeye başını koyacağı anı. Dua vakti geldiğinde derin bir “Ohh”
çeker. O oh da gizli olan ferahlama bütün hücrelerine ulaşır. O oh da dilden
dökülmeyen ama gönülde destanlar yazan bir dolu şükür vardır. Günü de hiç
Allah(cc) demeden kapatmaz zaten her fırsatta için için duasını eder, şükrünü
eder. Allah(cc) ile yalnız kalamadığı her an için tövbe eder. İlla ki ağzından
dökülmez tövbeler, dualar, gözü ile, kaşı ile, gönlü ile, belki derince bir
yutkunma ile Allah ile olan varlığını devam ettirir. Belki her istediği, her an
olmaz ama bilir Allah geciktiriyor ise güzelleştiriyordur.
Kalbi Allah(cc) ile dolu olan insanın gözüne yaş değer ama
gönlüne gam düşmez. Böylelikle öfkesine gösterdiği sabrı, zulmedene de
gösterir. Çünkü bilir Allah’ın(cc) hesabı kullarınınkinden çok daha büyüktür.
Çünkü bilir öfkesini de zulmünü de teslim ettiğinin merhameti de azabı da çok
büyüktür. Kendisini merhametine, zulmedenleri de azabına teslim eder.
Teslimiyet Allah’ın(cc) kullarından beklediği, sabır ile beklediği bir şeydir.
Kalbini Allah’a(cc) teslim eden kişi zulmedenine de dua edebilir. Diyebilir ki;
“ Allah’ım(cc) sen bana zulmetmiş olanları affet, ne olur affet, öyle bir affet
ki başları secdenden kalkmasın. Onları imanın ile bürü, öyle güzel bürü ki bana
ettikleri bu zulmü bir daha başkasına yapamasınlar. Bana çektirdikleri acılar
vicdanlarının efendisi olsun. İmanlı insan için vicdanından daha büyük, mükâfat
ve ceza yoktur. Sen en doğrusunu bilensin, duam bellidir, duam sana teslimdir, cezası
da mükafatı da senin elindedir. Amin”
Bu duayı ilk yaptığımda kalbimi muhakeme etmiştim. Yürekten
mi? Değil mi? O zaman tam olarak yürekten değildi. Teslimiyet konusunda değildi
sıkıntı. Zulmedenler için dua etmek ne kadar doğruydu, bunu düşünmüştüm. Beddua
etmek hiçbir zaman hayatımın bir parçası olmadı. Ama yine de bana acı yaşatan
insanlar için dua etmek, onların affını istemek, affetmek… Bunlar, nefsi olan
biri için kabul etmesi zor şeylerdi. Bu duayı her gün ettim. Bir zaman sonra
fark ettim ki, yürektendi artık. Doğruydu yaptığım, çünkü beddua etmiş
olsaydım, her gün, onlardan bir farkım kalmayacaktı, o acılar hep taze
kalacaktı. Kabuk bağlamayacaktı. Daha da kötüsü, hiçbir zaman kalbimi
temizleyemeyecektim, hep bir yerinde her gün üstüne eklenen bir leke olacaktı.
Nefsim buna bayılacaktı, her defasında, daha fazlasını yapmam için büyük büyük
ilhamlar fısıldayacaktı kulağıma. Ve ben o fısıltıların çoğuna uyacaktım. Çünkü
hayat böyledir, yönün neyeyse, yolun
orayadır. İyilik iyilik ile, kötülük kötülük ile, uyku uyku ile beslenir. Sabır
da bunlardandır, sabrettikçe biraz daha sabretmeyi, sonra biraz daha sabretmeyi
öğrenirsin. Hem Allah’ın(cc) sözü vardı, “Allah(cc) sabredenler ile beraberdir”
demişti, hiç Allah(cc) sözünden döner mi? Allah(cc) ile beraber olanın gönlüne
gam düşer mi? Düşmezdi, düşürmezdi…
Pekala neydi sorun, Allah’ın(cc) verdiği söz neden bize
yeterli gelmiyordu, komşunun bir “Tamam!” deyişine inanırken, neden
Allah’ın(cc) sözünün üstüne söz koymayı daha uygun görüyorduk? Komşunun
ağzından çıkan beş harflik bir “Tamam” kelimesinin neyi daha inandırıcıydı, her
şeyin Sahibi(cc) olandan. Çünkü komşumu her gün görüyordum, dertlerini biliyordum,
o da benimkileri biliyordu, çocuklarını seviyordum, o da benimkileri seviyordu,
gizli paramın yerini bildiği halde anahtarımı teslim edebiliyordum. Neden?
Çünkü onu tanıyorum, biliyorum, güveniyorum. Şimdi cevap daha belirgin oldu
değil mi? Sorun aslında Allah’ın(cc) sözüne komşununkinden daha az güvenmek
değil, Allah’ı(cc) komşumdan daha az tanımaktı. Bilmemekti.
Gönderdiği kullanma kılavuzumu okumadığımdan O’nun(cc) ile
tanışmamıştım da. Beni ne kadar sevdiğinden, koşulsuz, karşılıksız ve sınırsız
sevdiğinden bihaberdim. Nimetlerin tamamını benim için yarattığından, bu
dünyayı ve içindekileri bizim için yarattığından habersizdim. Güneşi, suyu, bu
koca evreni benim için yaratmıştı. Onları bizim hizmetimize sunmuştu.
Habersizdim. Sanki her şey kendiliğinden olmuş gibi yaşayan, oluşumlarını
bilmeyen bir cahildim. Sorgulamayan ve anlamaya çalışmayan bir meraksız.
Merhametinin ne kadar büyük olduğunu bilmiyordum tanışmadan önce. Rahmeti,
bereketi ne kadar çoktu bilmiyordum. Ve azabından habersizdim, en fazla ne
kadar şiddetli olabilirdi ki, hem Allah(cc) affediciydi değil mi? Affederdi
elbet onun için de sözü vardı, “Deniz köpüğü kadar çok olsa da affederim”
demişti. Lakin şartları vardı, tövbe edersem ve bir daha yapmamaya gayret
gösterirsem. Ha diyelim ki tövbe ettim, yine gittim yanlış yaptım ama biliyorum
dönüp tövbe etsem yine affedecek. Çünkü affedeceği hiçbir günah, rahmetinden
daha büyük değil. Bunun bilincinde olmak büyük ferahlık, büyük huzur. Bu huzuru
gönlüme koyana elhamdülillah.
Hem dememiş miydi “Güzel söz söyleyin, yumuşak konuşun,
kalbinizi kötülükten arındırın. Yargıyı, hesabı bana bırakın.”? Demişti elbet.
E öyleyse işine karışmak ne haddimizeydi? Ben en önce kendimi, kalbimi, aklımı
temiz tutmak için çalışmalıydım. Başkasının kalbinin kötülüğü, yaptığı,
söylediği sözler beni ilgilendirmemeliydi. Önce ben ne kadar temizim ona
bakmalıydım. Başkasını yargılayacak kadar kusursuz muyum? O başkasının
eleştirdiğim davranışları bende de var mı? Yargılamak, karara bağlamak
konusunda ne kadar aceleciyiz değil mi? Tek bir bakış, tek bir söz o kişinin
bütün geçmiş ve geleceği hakkında büyük büyük çıkarımlar yapmamıza ve değişmez
katı kurallarımızla onu yargılamamıza yetiyor öyle değil mi? Hatta onurunu
incitecek şeyler söyleyebilecek kadar kötüleştirebiliyoruz kalbimizi. Nedenine,
sonucuna ve iyiliğe hiç temas etmeden… Üstelik her hatamızı affeden, defalarca kere şans veren ve bizi çok seven bir Yaratıcı'ya(cc) kul iken.
Şimdi bakıyorum, ne
kadar temizim ben, ne kadar temiz kalbim, ne kadar arındırmışım kendimi
kötülükten. Yarımım hala… Birçok şeye iyi yönünden bakmaya, en kötünün bile
içindeki iyiyi aramaya, işlere nefsimi karıştırmamaya, zulmedenlere dua ile
karşılık vermeye, Allah(cc) ile bolca vakit geçirmeye, her fırsatta tövbe
etmeye büyük özen gösteriyorum. İyi biri olmak için, güzel bir ayna olmak için,
kalbimi temizlemek için, her fırsatta Allah(cc) ile yalnız kalmak için gayret
gösteriyorum. Lakin insanım nihayetinde… Kusursuz olamam, günahlarım var,
yanlışlarım var, belki değişmez sandığım yargılarım var. Ama güzel söz
söylemek, yumuşak konuşmak, kalbimi kötülüklerden arındırmaya çalışmak benim
elimde. Ben bu elimdekini güzelleştirmeye çalışıyorum. İnanın ki, önce ki
benden çok daha huzurluyum. Tam olarak yapamamış olmak bile hiç çabalamıyor
olmaktan iyidir. İyilik bulaşıcıdır. Şükür ki bulaşıcıdır...
Kalbimizi arındırmaya, önce kendimize bakmaya, önce kendi benliğimizi, nefsimizi temizlemeye özen gösterelim. Gerisi mi? Gerisi çorap söküğü...
Sevgiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder