2 Ocak 2018 Salı

BEDDUA


            Bir Ramiz dayı etkisi ile konuşacak olursak “ Mesele sana zulmedene beddua etmek değil yeğen, mesele zulmedene de dua edebilmekte.” Bir gün Efendimizin(sav) birine kızınca “ Allah(cc) başını secdeden kaldırmasın” diye dua ettiğini duymuştum. Hani bir şeye inanamadığın zaman vay be der gibi bir ağız hareketi yaparsın ya. Ben de öyle olmuştum. Merhamete bak demiştim, içimin en derininde bir ferahlama olmuştu. Ne güzel bir peygambere ümmettik. Bizi bu güzel Nebi’ye ümmet edene elhamdülillah, layık olalım inşallah.
            Gerçekten mesele buydu. Yoktu öyle benim kalbim temiz deyip oturmak. Ne kadar temizdi kalbin. Mesela biri seni incittiği zaman sabrın neresinden bakabiliyordun. Sukut ile karşılayabiliyor musun, gelen sıkıntıyı, yoksa dilin hemen bedduaya mı dönüyor? Hemen her öfkende karşı tarafa kötü söz söyleyebiliyorsan, o temiz sandığın kalbi yavaşça yere bırak. Kirin pasın içinde daha fazla çürütme o kalbi. Eğer seni sadece öfkelendirene sabır gösteriyor da zulmedene kusuyorsan öfkeni, yine çok çok temiz değil kalbin. Pekala temiz kalp ne ile ölçülür. Önce bunun muhakemesini yapmak gerek. Öyle içinden bir şey geçirirsin, bir anda oluverir, birini göreceğini düşünürsün karşında belirir. Sonra da kalbim ne kadar temiz bak karşıma çıkıverdi diye düşünenlerdensek eksiğimiz çok demektir. Zira kafirlerin de her istedikleri anında verilir. Muhakemeyi iyi yapmak gerekir.
Kalbin temizliği Allah(cc) ile olan münasebetin ile ilgilidir. Allah’a(cc) ne kadar muhabbet ile bağlı olduğun ile ilgilidir. Gözlerini kapatıp Allah’ın(cc) kalbinde ne kadar yer tuttuğunu düşün, gün içinde Allah’ı(cc) özleyip özlemediğini, verebildiğin cevap kadar temiz kalbin. Günün dünyalık telaşına düşüp koşuşturma esnasında hiç aklına Allah(cc) gelmiyorsa, o telaş bittiğinde yine koşa koşa secdeye oturmuyorsan. Bir köşeye çekilip içini Allah’a(cc) dökmek için can atmıyorsan, kalbin karanlık, kurumuş bir kuyudan farksızdır. Hiç Allah(cc) demeden günü kapatıp, başını için rahatsız olmadan, kendinde bir eksiklik hissetmeden o yastığa koyuyorsan, kalbinin temizliğine bir Fatiha oku. Zira içi temiz olan kalp Allah(cc) için atar. O kalbin her zerresinde Allah(cc) vardır. Eğer gün içinde hiç Allah(cc) ile yalnız kalacak bir vakit bulamaz ise gün bitsin diye dua eder. Dört gözle bekler o secdeye başını koyacağı anı. Dua vakti geldiğinde derin bir “Ohh” çeker. O oh da gizli olan ferahlama bütün hücrelerine ulaşır. O oh da dilden dökülmeyen ama gönülde destanlar yazan bir dolu şükür vardır. Günü de hiç Allah(cc) demeden kapatmaz zaten her fırsatta için için duasını eder, şükrünü eder. Allah(cc) ile yalnız kalamadığı her an için tövbe eder. İlla ki ağzından dökülmez tövbeler, dualar, gözü ile, kaşı ile, gönlü ile, belki derince bir yutkunma ile Allah ile olan varlığını devam ettirir. Belki her istediği, her an olmaz ama bilir Allah geciktiriyor ise güzelleştiriyordur.
Kalbi Allah(cc) ile dolu olan insanın gözüne yaş değer ama gönlüne gam düşmez. Böylelikle öfkesine gösterdiği sabrı, zulmedene de gösterir. Çünkü bilir Allah’ın(cc) hesabı kullarınınkinden çok daha büyüktür. Çünkü bilir öfkesini de zulmünü de teslim ettiğinin merhameti de azabı da çok büyüktür. Kendisini merhametine, zulmedenleri de azabına teslim eder. Teslimiyet Allah’ın(cc) kullarından beklediği, sabır ile beklediği bir şeydir. Kalbini Allah’a(cc) teslim eden kişi zulmedenine de dua edebilir. Diyebilir ki; “ Allah’ım(cc) sen bana zulmetmiş olanları affet, ne olur affet, öyle bir affet ki başları secdenden kalkmasın. Onları imanın ile bürü, öyle güzel bürü ki bana ettikleri bu zulmü bir daha başkasına yapamasınlar. Bana çektirdikleri acılar vicdanlarının efendisi olsun. İmanlı insan için vicdanından daha büyük, mükâfat ve ceza yoktur. Sen en doğrusunu bilensin, duam bellidir, duam sana teslimdir, cezası da mükafatı da senin elindedir. Amin”
Bu duayı ilk yaptığımda kalbimi muhakeme etmiştim. Yürekten mi? Değil mi? O zaman tam olarak yürekten değildi. Teslimiyet konusunda değildi sıkıntı. Zulmedenler için dua etmek ne kadar doğruydu, bunu düşünmüştüm. Beddua etmek hiçbir zaman hayatımın bir parçası olmadı. Ama yine de bana acı yaşatan insanlar için dua etmek, onların affını istemek, affetmek… Bunlar, nefsi olan biri için kabul etmesi zor şeylerdi. Bu duayı her gün ettim. Bir zaman sonra fark ettim ki, yürektendi artık. Doğruydu yaptığım, çünkü beddua etmiş olsaydım, her gün, onlardan bir farkım kalmayacaktı, o acılar hep taze kalacaktı. Kabuk bağlamayacaktı. Daha da kötüsü, hiçbir zaman kalbimi temizleyemeyecektim, hep bir yerinde her gün üstüne eklenen bir leke olacaktı. Nefsim buna bayılacaktı, her defasında, daha fazlasını yapmam için büyük büyük ilhamlar fısıldayacaktı kulağıma. Ve ben o fısıltıların çoğuna uyacaktım. Çünkü hayat böyledir,  yönün neyeyse, yolun orayadır. İyilik iyilik ile, kötülük kötülük ile, uyku uyku ile beslenir. Sabır da bunlardandır, sabrettikçe biraz daha sabretmeyi, sonra biraz daha sabretmeyi öğrenirsin. Hem Allah’ın(cc) sözü vardı, “Allah(cc) sabredenler ile beraberdir” demişti, hiç Allah(cc) sözünden döner mi? Allah(cc) ile beraber olanın gönlüne gam düşer mi? Düşmezdi, düşürmezdi…
Pekala neydi sorun, Allah’ın(cc) verdiği söz neden bize yeterli gelmiyordu, komşunun bir “Tamam!” deyişine inanırken, neden Allah’ın(cc) sözünün üstüne söz koymayı daha uygun görüyorduk? Komşunun ağzından çıkan beş harflik bir “Tamam” kelimesinin neyi daha inandırıcıydı, her şeyin Sahibi(cc) olandan. Çünkü komşumu her gün görüyordum, dertlerini biliyordum, o da benimkileri biliyordu, çocuklarını seviyordum, o da benimkileri seviyordu, gizli paramın yerini bildiği halde anahtarımı teslim edebiliyordum. Neden? Çünkü onu tanıyorum, biliyorum, güveniyorum. Şimdi cevap daha belirgin oldu değil mi? Sorun aslında Allah’ın(cc) sözüne komşununkinden daha az güvenmek değil, Allah’ı(cc) komşumdan daha az tanımaktı. Bilmemekti.
Gönderdiği kullanma kılavuzumu okumadığımdan O’nun(cc) ile tanışmamıştım da. Beni ne kadar sevdiğinden, koşulsuz, karşılıksız ve sınırsız sevdiğinden bihaberdim. Nimetlerin tamamını benim için yarattığından, bu dünyayı ve içindekileri bizim için yarattığından habersizdim. Güneşi, suyu, bu koca evreni benim için yaratmıştı. Onları bizim hizmetimize sunmuştu. Habersizdim. Sanki her şey kendiliğinden olmuş gibi yaşayan, oluşumlarını bilmeyen bir cahildim. Sorgulamayan ve anlamaya çalışmayan bir meraksız. Merhametinin ne kadar büyük olduğunu bilmiyordum tanışmadan önce. Rahmeti, bereketi ne kadar çoktu bilmiyordum. Ve azabından habersizdim, en fazla ne kadar şiddetli olabilirdi ki, hem Allah(cc) affediciydi değil mi? Affederdi elbet onun için de sözü vardı, “Deniz köpüğü kadar çok olsa da affederim” demişti. Lakin şartları vardı, tövbe edersem ve bir daha yapmamaya gayret gösterirsem. Ha diyelim ki tövbe ettim, yine gittim yanlış yaptım ama biliyorum dönüp tövbe etsem yine affedecek. Çünkü affedeceği hiçbir günah, rahmetinden daha büyük değil. Bunun bilincinde olmak büyük ferahlık, büyük huzur. Bu huzuru gönlüme koyana elhamdülillah.
Hem dememiş miydi “Güzel söz söyleyin, yumuşak konuşun, kalbinizi kötülükten arındırın. Yargıyı, hesabı bana bırakın.”? Demişti elbet. E öyleyse işine karışmak ne haddimizeydi? Ben en önce kendimi, kalbimi, aklımı temiz tutmak için çalışmalıydım. Başkasının kalbinin kötülüğü, yaptığı, söylediği sözler beni ilgilendirmemeliydi. Önce ben ne kadar temizim ona bakmalıydım. Başkasını yargılayacak kadar kusursuz muyum? O başkasının eleştirdiğim davranışları bende de var mı? Yargılamak, karara bağlamak konusunda ne kadar aceleciyiz değil mi? Tek bir bakış, tek bir söz o kişinin bütün geçmiş ve geleceği hakkında büyük büyük çıkarımlar yapmamıza ve değişmez katı kurallarımızla onu yargılamamıza yetiyor öyle değil mi? Hatta onurunu incitecek şeyler söyleyebilecek kadar kötüleştirebiliyoruz kalbimizi. Nedenine, sonucuna ve iyiliğe hiç temas etmeden… Üstelik her hatamızı affeden, defalarca kere şans veren ve bizi çok seven bir Yaratıcı'ya(cc) kul iken.

 Şimdi bakıyorum, ne kadar temizim ben, ne kadar temiz kalbim, ne kadar arındırmışım kendimi kötülükten. Yarımım hala… Birçok şeye iyi yönünden bakmaya, en kötünün bile içindeki iyiyi aramaya, işlere nefsimi karıştırmamaya, zulmedenlere dua ile karşılık vermeye, Allah(cc) ile bolca vakit geçirmeye, her fırsatta tövbe etmeye büyük özen gösteriyorum. İyi biri olmak için, güzel bir ayna olmak için, kalbimi temizlemek için, her fırsatta Allah(cc) ile yalnız kalmak için gayret gösteriyorum. Lakin insanım nihayetinde… Kusursuz olamam, günahlarım var, yanlışlarım var, belki değişmez sandığım yargılarım var. Ama güzel söz söylemek, yumuşak konuşmak, kalbimi kötülüklerden arındırmaya çalışmak benim elimde. Ben bu elimdekini güzelleştirmeye çalışıyorum. İnanın ki, önce ki benden çok daha huzurluyum. Tam olarak yapamamış olmak bile hiç çabalamıyor olmaktan iyidir. İyilik bulaşıcıdır. Şükür ki bulaşıcıdır...
Kalbimizi arındırmaya, önce kendimize bakmaya, önce kendi benliğimizi, nefsimizi temizlemeye özen gösterelim. Gerisi mi? Gerisi çorap söküğü...

Sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder